ENGLISH
ENGLISH
ARA ENGLISH
KAPAT

COVID-19 Salgınının Ticari Sözleşmelere Etkisi ve Mücbir Sebep Tartışması

22.04.2020 - Av. Özge Erşen

Çin’in Vuhan kentinde ortaya çıkan ve zaman içerisinde tüm Dünya’ya yayılarak küresel bir salgın hastalık haline gelen koronavirüs (COVID-19), Dünya Sağlık Örgütü tarafından pandemi olarak nitelendirilmiştir. Ülkemizde de 11 Mart 2020 tarihinde ilk koronavirüs vakasının duyurulmasını takiben bugüne kadar olan zaman diliminde koronavirüsün etkilerinin artarak devam ettiği görülmektedir. Koronavirüs halk sağlığını tehdit etmekle birlikte, koronavirüsün ekonomik sonuçları kapsamımda ticari sözleşmelerin ifası da taraflar arasında güçleşir hale gelebilecektir. Bu yazımız koronavirüsün ticari sözleşmeler kapsamında mücbir sebep olarak nitelendirilip nitelendirilemeyeceğine dair Türk hukuku kapsamında bir takım değerlendirmelerimizi içermekte olup, işbu yazımızın yayımlandığı tarih itibarıyla mevcut olan hukuki ve sosyal durumlara istinaden kaleme alınmıştır. Bu doğrultuda, işbu yazımıza konu olan hususu etkileyebilecek şekilde mevzuat değişikleri olması durumunda, konunun yeni hukuki düzenlemeler çerçevesinde yeniden değerlendirilmesi gerekecektir. İşbu yazımız genel değerlendirme ve bilgileri içermekte olup, söz konusu husus her bir somut olay ve sözleşme özelinde değerlendirilmelidir.


Ülkemizde koronavirüse istinaden alınan kararlar nelerdir?


Koronavirüsün ülkemizde etkisini arttırması sonrasında T.C. İçişleri Bakanlığı tarafından koronavirüs salgını ile mücadele kapsamında bir takım genelgeler yayımlanmış olup, söz konusu genelgelerin hem sosyal hem ekonomik hayata etkileri olduğu gözlemlenmektedir. Şöyle ki;


-T.C. İçişleri Bakanlığı’nın 16.03.2020 tarihli genelgesi ile; 81 ilde, tiyatro, sinema, gösteri merkezi, konser, nişan/düğün salonu, çalgılı/müzikli lokanta/kafe, gazino, birahane, taverna, kahvehane, kıraathane, kafeterya, kır bahçesi, nargile salonu, nargile kafe, internet salonu, internet kafe, her türlü oyun salonları, her türlü kapalı çocuk oyun alanları (AVM ve lokanta içindekiler dahil), çay bahçesi, dernek lokalleri, lunapark, yüzme havuzu, hamam, sauna, kaplıca, masaj salonu, SPA ve spor merkezlerinin faaliyetleri geçici bir süreliğine durdurulmasına karar verilmiştir.


-T.C. İçişleri Bakanlığı’nın 21.03.2020 tarihli genelgesi ile; içkili ve/veya içkisiz tüm lokanta ve restoranlar ile pastane ve benzeri işyerleri, sadece paket servis, gel-al benzeri şekilde, müşterilerin oturmasına müsaade etmeden hizmet verilmesine, bu nedenle lokanta/restoranlar ile pastane ve benzeri işyerlerinin oturma alanlarını kaldırmalarının sağlanmasına karar verilmiştir.


-T.C. İçişleri Bakanlığı’nın 21.03.2020 tarihli genelgesi ile; berber, kuaför, güzellik merkezlerinin faaliyetlerinin geçici süreliğine durdurulmasına karar verilmiştir.


-T.C. İçişleri Bakanlığı’nın 21.03.2020 tarihli genelgesi ile; 65 yaş ve üzeri ile bağışıklık sistemi düşük ve kronik akciğer hastalığı, astım, KOAH, kalp/damar hastalığı, böbrek, hipertansiyon ve karaciğer hastalığı olanlar ile bağışıklık sistemini bozan ilaçları kullanan vatandaşların ikametlerinden dışarı çıkmaları, açık alanlarda, parklarda dolaşmaları ve toplu ulaşım araçları ile seyahat etmeleri sınırlandırılarak sokağa çıkmalarının yasaklanmasına karar verilmiştir.


-T.C. İçişleri Bakanlığı’nın 24.03.2020 tarihli genelgesi ile; marketlerin çalışma saati ve marketlerde alışveriş yapan müşteri sayısına dair düzenleme yapılmış, ayrıca tüm şehir içi ve şehirlerarası çalışan toplu taşıma araçları, geçici bir süreliğine araç ruhsatında belirtilen yolcu taşıma kapasitesinin %50’si oranında yolcu kabul etmesine karar verilmiştir.


-AVM’lerin büyük çoğunluğu, korona virüs salgını ile mücadele amacıyla ülke genelinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve bakanlar tarafından yapılan “evde kal” yönlendirmelerine istinaden, bünyelerinde yer alan eczane ve süpermarketler haricinde kapatma kararı almıştır. 


-19.03.2020 tarihinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından açıklanan Ekonomik İstikrar Kalkanı Paketi kapsamında “11- Virüsün yayılmasına karşı alınan tedbirlerin etkisiyle Nisan, Mayıs ve Haziran aylarında temerrüde düşen firmaların kredi siciline “mücbir sebep” notu düşülmesi sağlanacaktır.” açıklaması yapılmıştır.


-24/03/2020 tarihli ve 31078 (Mükerrer) sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği (Sıra No: 518) kapsamında, tebliğde belirtilen mükelleflerin 01.04.2020 ila 30.06.2020 (bu tarihler dâhil) tarihleri arasında mücbir sebep halinde olduğunun kabul edilmesi uygun bulunmuştur.


-T.C. İçişleri Bakanlığı’nın 28.03.2020 tarihli genelgeler ile karayolu ve havayolu ile ulaşımlar sınırlandırılmış; 04.04.2020 tarihli genelgesi ile büyükşehir statüsündeki 30 il ile Zonguldak’ta kara, hava ve deniz yoluyla yapılacak tüm giriş/çıkışlar sınırlandırılmıştır. 


Diğer yandan idari kurumlar tarafından da Covid 19 salgınının mücbir sebep olarak kabul edildiği görülmektedir. Örneğin, Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu’nun 02.04.2020 tarihli, 9276 sayılı kararı ile Elektrik Piyasası Lisans Yönetmeliği’nin 35. maddesi ile Elektrik Piyasasında Lisanssız Elektrik Üretim Yönetmeliği’nin 19. maddesi kapsamında Covid 19 salgını mücbir sebep olarak kabul edilmiştir. 


Türk hukuku kapsamında mücbir sebep şartları ve mücbir sebepler nelerdir? Covid 19 salgını mücbir sebep olarak nitelendirilebilir mi? 


6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (“TBK”) kapsamında mücbir sebebe dair bir tanım ya da bir düzenleme yer almamaktadır. Mücbir sebep tanımı ve kapsamı Yargıtay kararları ve doktrindeki görüşlere göre şekillenmiştir.


Örneğin Yargıtay’ın bir kararında mücbir sebebe dair şu açıklama yer almaktadır: “Mücbir sebep, sorumlu veya borçlunun faaliyet ve işletmesi dışında meydana gelen, genel bir davranış normunun veya borcun ihlâline mutlak ve kaçınılmaz bir şekilde yol açan, öngörülmesi ve karşı konulması mümkün olmayan olağanüstü bir olaydır ( Eren, F.: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Ankara 2017, s. 582 ). Deprem, sel, yangın, salgın hastalık gibi doğal afetler mücbir sebep sayılır.”


Bir başka Yargıtay kararında da mücbir sebep “Borcun ifasına engel olan ve herhangi bir kimse tarafından alınacak tedbirlere rağmen önüne geçilmesine imkân olmayan beklenmedik, harici ve borçlunun iradesi dışında meydana gelen olaydır” şeklinde tanımlanmıştır. Doktrin kapsamında da mücbir sebep, borçlunun borcunu ihlâline mutlak olarak kaçınılmaz surette neden olan öngörülemeyen haricî olay olarak tanımlanmaktadır. 


Doktrin ve Yargıtay kararları kapsamında mücbir sebep unsurları; (i) bir olayın varlığı, (ii) olayın sonuçlarının öngörülemez ve kaçınılmaz olması, (iii) borcun ihlal edilmesi ve (iv) olay ile borcun ihlali arasında illiyet bağının bulunması şeklinde değerlendirilebilecek olup, mücbir sebep için, gerçekleşen olayın varlığının sözleşmenin kurulduğu sırada öngörülemez ve sonuçlarının kaçınılmaz olması gerekmektedir.


Dünya Salgın Örgütü tarafından pandemi olarak nitelen Covid 19 salgını, mevcut durumda hem Dünya’da hem Türkiye’de etkisini şiddetli bir şekilde göstermektedir. Mücbir sebebin “olay” şartı kapsamında, Covid 19 bir salgın hastalık olarak değerlendirilebilecektir. Ancak, Covid 19 salgını nedeniyle taraf ilişkileri bakımından mücbir sebebin varlığının olup olmadığının tespiti için; ilgili taraf açısından ifayı etkileyici zorlayıcı bir hükümet kararı olup olmadığının tespit edilmesi, mücbir sebebin diğer şartlarının mevzu bahis olay bakımından gerçekleşip gerçekleşmediğinin değerlendirilmesi, taraflar arasındaki sözleşme hükümlerinin incelenmesi gerekecektir. Sadece Covir 19 salgınının varlığı, konunun değerlendirilmesi ve sonuca varılması açısından yetersiz olacaktır.


Mücbir sebebe bağlanan hukuki sonuçlar nelerdir?


Sözleşmeler Kapsamında Mücbir Sebebe Dair Düzenlemelerin Varlığı 

Mücbir sebebin varlığı halinde öncelikle taraflar arasındaki sözleşmede mücbir sebep haline dair öngörülen herhangi bir düzenleme olup olmadığına ve sözleşmeye uygulanacak hukuka bakılması uygun olacaktır. Zira, ticari sözleşmelerin büyük çoğunluğunda, mücbir sebep hallerinin neler olduğuna, mücbir sebep halinin gerçekleşmesi durumunda taraflar arasında ne tür işlemler yapılması gerektiğine veya taraflara tanınan haklara (örneğin süre uzatımı hükmü gibi), uyarlama imkanının olup olmadığı ile uyarlamanın hangi kıstaslara göre yapılacağına, mücbir sebebin uzunca bir süre devam etmesi durumunda taraflar arasındaki ilişkinin ne şekilde devam edeceğine veya sözleşmenin sona erdirileceğine dair hükümler yer almaktadır. 


Türk hukuku kapsamında mücbir sebebe dair hükümler, emredici olarak nitelendirilmediğinden, sözleşme kapsamında hangi olayların mücbir sebep olarak değerlendirileceği kararlaştırılmış olabilir. Sözleşme kapsamında öngörülmeyen bir mücbir sebebin varlığında, borçlu kanun kapsamında sorumluluktan kurtulabiliyor ise de, sözleşme hükümleri tahtında borcundan kurtulamayabilecektir. Bu nedenle, Covid 19 salgınının, taraf ilişkilerine etkisini değerlendirmeden evvel, taraflar arasındaki sözleşme hükümlerinin dikkatli ve özenli bir şekilde incelenmesi yerinde olacak ve sözleşme hükümlerine uygun olacak şekilde bir süreç yönetimi uygun olacaktır. 


Diğer yandan, her ne kadar, genel yaklaşım mücbir sebep hallerinin sözleşme ile sınırlandırılabileceği yönünde olsa da, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu bir kararında, “Sözleşmenin 27. maddesinde süreye etki edecek mücbir sebepler sayılmıştır. Bu sebepler arasında hükümet tasarrufuna da yer verilmiştir. He ne (her ne) kadar 2001 yılı Şubat yındaki fiyat ayarlamaları sözleşmenin 27. maddesindeki hükumet (Hükümet) tasarrufu olarak nitelendirilemez ise de mücbir sebepleri bu maddede sayılan hallerle sınırlamak da doğru olmayacaktır” diyerek mücbir sebep hallerinin sözleşme ile sınırlı olmayabileceğine de hükmetmiştir.


Türk Borçlar Kanunu Kapsamındaki Düzenlemeler


Mücbir sebep haline ilişkin olarak sözleşmede herhangi bir hükmün yer almaması veya sözleşmede yer alan hükümlerin yetersiz kalması durumunda taraflar arasındaki ilişkinin hukuki sonuçları bakımından TBK hükümleri uygulama alanı bulacaktır. Bu doğrultuda her ne kadar TBK tahtında mücbir sebebe dair açık bir düzenleme yer almıyor olsa da, böyle bir durumda halin icabına göre, TBK’nın 136. ya da 138. maddesi hükümleri uygulanacaktır.

İfa imkansızlığı

Borcun Sürekli İmkansızlığı: Mücbir sebep sonucunda, borç sürekli olarak imkansızlaşırsa bu durumda TBK’nın “İfa İmkansızlığı” başlıklı 136. maddesi uygulama alanı bulacaktır. Söz konusu maddeye göre, borcun ifası borçlunun sorumlu tutulamayacağı sebeplerle imkânsızlaşırsa, borç sona erer. Bu durumda borçlu tazminat ödeme yükümlülüğünün yanı sıra, borcun ifasından da kurtulacaktır. Aynı zamanda TBK’nın 136. maddesinin ikinci fıkrası kapsamında borcu sona eren borçlu, borcunun karşılığı olan edimi alacaklıdan isteyemeyecektir (kanunda veya sözleşmede aksine bir durum yoksa). 


Bu noktada Yargıtay 23. Hukuk Dairesi vermiş olduğu bir kararında; mücbir sebep konusu olay bakımında öncelikle sözleşme hükümlerinin dikkate alınması gerektiği vurgulanmış ve davalı yüklenicinin, edimin ifasının imkansız hale gelmesinden ötürü artık sözleşme bedelini talep hakkına sahip bulunmadığına, bilakis TBK'nın 136/2. maddesinin 1. cümlesi hükmü uyarınca henüz sözleşme ifa edilmeden önce peşin olarak tahsil ettiği bedeli, sebepsiz zenginleşme hükümleri gereğince davacı tarafa iade ile yükümlü olduğuna karar vermiştir.


İlaveten, TBK’nın 136. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında da borçlunun, ifanın imkânsızlaştığını alacaklıya gecikmeksizin bildirmesi gerektiği, zararın artmaması için gerekli önlemleri almadığı durumlardan bundan doğan zararları gidermekle yükümlü olacağı da unutulmamalıdır.


Borcun Kısmi İmkansızlığı: Mücbir sebep sonucunda borcun bir kısmı da imkansızlaşabilecektir. Bu durumda TBK’nın 137. maddesine göre, borcun ifası borçlunun sorumlu tutulamayacağı sebeplerle kısmen imkansızlaşırsa borçlu, borcunun sadece imkânsızlaşan kısmından kurtulur. Ancak, bu kısmi ifa imkansızlığı önceden öngörülseydi taraflarca böyle bir sözleşmenin yapılmayacağı açıkça anlaşılırsa, borcun tamamı sona erer.


Borcun Geçici İmkansızlığı: Mücbir sebep sonucunda, borcun ifası geçici olarak da imkansızlaşabilecektir. Örneğin yaz mevsiminde dört hafta süresince ev kiralamak isteyen bir kişi başlangıç tarihi 1 Temmuz olan bir kira sözleşmesine taraf olmuştur. 1 Temmuz ile 31 Temmuz arasında geçici imkânsızlık meydana gelmişse, kiralayan bu tarihler arasında kusursuz temerrüde düşmüş olur. Zira, kiracı 1 Ağustos’tan itibaren de yaz mevsiminde dört hafta süresince bu evi kullanabilir. Bu durumda borç tamamen sona ermiş olmayacağından, taraflar arasındaki ediminin türüne göre TBK’nın farklı hükümleri tahtında olayın değerlendirilmesi uygun olacaktır.


Aşırı ifa güçlüğü

Sürecin yönetilmesi sırasında ifanın imkansızlaştığı mı yoksa ifanın güçleştiğinin mi tespit edilmesi önem arz etmektedir. Zira, mücbir sebep sonucunda ifanın tamamen imkansızlaşmadığı ve fakat aşırı güçleştiği durumlar da ortaya çıkabilecektir. 


Sözleşmeler hukukuna hakim olan temel ilke ahde vefa ilkesidir. Bu kurala göre sözleşme, yapıldığı andaki gibi aynen uygulanmalı ve hükümlerine riayet edilmelidir. Ancak bazı durumlarda ağırlaşmış şartlara rağmen borcun aynen ifasının borçludan veya alacaklıdan beklenilmesi, hakkaniyet, doğruluk ve dürüstlük kurallarına aykırı düşecek olup bunun şartları da sözleşmeye bağlılık ilkesinin istinasını oluşturan TBK’nın 138. maddesinde düzenlemiştir.


Bu kapsamda bir durumun varlığında, ilgili sözleşme hükümleri ve TBK’nın 138. maddesine göre sürecin yönetilmesi uygun olacaktır. Hükümet kararı ile kapatılan işyerlerinin kira sözleşmeleri veya hükümet kararı ile kapatılmamış olsa bile salgın nedeniyle geliri azalmış olan işyerlerinin kira sözleşmeleri bakımından bu madde kapsamında değerlendirmeler yapılması mümkündür (Bu konuya dair detaylı değerlendirmelerimiz internet sitemizde yer alan “Kira Sözleşmelerinde COVID-19 Etkisinin Değerlendirilmesi-1" makalede yer almaktadır. ) Diğer yandan eser sözleşmeleri bakımından da, TBK’nın 480. maddesinin ikinci fıkrası kapsamında uyarlama taleplerinin değerlendirilmesi uygun olacaktır. 


Metni PDF indirmek için lütfen tıklayınız.